“Tümüyle bir sahnedir yaşam;
Erkeklerle kadınlarsa, hepsi birer oyuncu;
Biri çıkar, öteki girer ve her biri,
Kendine düşen sürede pek çok rol oynar;
İnsanın yedi dönemi, yedi perde eder.”
Shakespeare
Olumsuz çocukluk yaşantıları, sağlıksız aile ilişkiler ve birtakım sorgulanmayan toplumsal öğretilerin de etkisiyle hayatımızda sıkıştığımız kısır döngüler oluşabilir. Çözülemeyen bu problemler tekrar tekrar yaşam sahnemizde karşımıza çıkar. Fark edilip önlem alınmazsa yaşam boyu devam eden, aile dışı sosyal ilişkilerimize de sirayet eden ve bu üçgen içindeki tüm fertleri yavaş yavaş tüketen acı verici bir oyuna dönüşür: DRAMA ÜÇGENİ başka bir ifadeyle KURBAN KİM?
Drama Üçgeni Nedir?
Drama üçgeni 1968 yılında Transaksiyonel Analist Stephen Karpman tarafından masal karakterlerinden esinlenilerek oluşturulan, her köşesinde farklı özelliklerde birbirini tamamlayan farklı rollerin yer aldığı bir sahnedir. Kurban, kurtarıcı ve zalim olmak üzere temelde üç rol seçeneği sunan bu sahnede kişilerin içinde bulunmak zorunda kaldığı bu roller onları mutsuz eder ve kendi hayatlarının sorumluluğunu almalarını engeller. Ortaya çıkışında esin kaynağı olan masallara baktığımızda bu rolleri rahatlıkla görebiliriz. Örneğin; Sindirella(külkedisi) masalını ele aldığımızda; masalda külkedisi kurban pozisyonundadır, üvey anne ve üvey kardeşler zalim pozisyonunu alırken, yakışıklı prens kurtarıcı rolündedir. Ya da bu örüntüyü Türk filmlerinde yakalamak da oldukça kolaydır. Kurtarıcı pozisyonunda esas oğlan karakterleri, kurban pozisyonunda esas kız karakterleri ve bu örüntüyü tamamlayan kötü kalpli zalim kişiler… Eminim gözünüzün önüne çeşitli film ve karakterler gelmiştir bile. Erol TAŞ’ın birçok filminde olduğu gibi zalim rolünü oynadığı filmlerin ardından gerçek hayatta gördüğü kötü muamele nedeniyle sokağa çıkamaması, toplumsal olarak kurban pozisyonuyla ne derece özdeşim kurduğumuzu da gösterir niteliktedir. Onlarca filmi düşündüğümüzde bu topraklarda arabesk kültürün bu derece karşılık bulmasına şaşırmamak gerekir aslında.
Çoğunlukla seçtiğimiz temel bir rol olsa da aynı ya da farklı sosyal ilişkilerde zaman içerisinde roller arasında geçişler yapabiliriz. Kişiler ve roller değişse de roller arası döngü sabit kalmaktadır.
Peki, bu oyun nasıl başlayabilir ve bu rollerin karakteristik özellikleri nelerdir?
Drama üçgeni farklı sosyal yapılarda başlayabilmekle birlikte, sıklıkla ilk başlangıç ortamı ailedir. İnsanoğlu yaratılışında kurban olmak üzere programlanmamıştır. Özellikle hayatın ilk yılında bakım veren kişiye bağımlı olan bebek, psikomotor gelişimiyle birlikte 1 yaş civarında yürümeye başlar. Bu hamleler, yatay bağımlı varoluştan, dikey hareketli ve özerk varoluşa geçişin de ilk adımıdır. Bakım veren kimse bebeğin bu özerk çabasını desteklemez ve ‘koruma kisvesi altında’ bebeğin kendi başına yapabileceği faaliyetleri yapmasına izin vermez. Anne, bebeği adına bazı davranışları yapmaya başlarsa, gelişen bebeğin özerkliği de sekteye uğrayabilir. Onun iyiliği adına atılan bu adımlar, çocukta kendine güvensiz ve zayıf bir yapının da temellerini atabilir. Alman atasözünde de belirtildiği gibi: “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir. “
Ailede başlayabilecek bu üçgeni hayali bir anne- baba-çocuk üzerinden açıklamaya çalışalım:
Annesinin aşırı korumacı tutumu nedeniyle kendini kurban gibi hisseden bir erkek çocuğu düşünelim. Birçok davranışı kendi başına yapabileceği konusunda şüphe duyan çocuk, ona üzülen annesini kurtarıcısı ilan eder. Çocuğunu korumaya çalışan anne, diğer çocukların ona kaba davranmasına ve çocuğunun hayatta riskler almasına izin vermez. Onun sorumluluklarını bir bir onun adına yapmaya başlar. Bu durum erkek çocuğunun içinde bulunduğu pozisyonu her geçen gün daha da pekiştirir. Aile içinde kurban olmayı öğrenen bu çocuk okul hayatıyla birlikte bu oyunu devam ettirebilmek için zalimleri de kendisine çekmeye başlar. Okuldaki zorba çocuklarca hırpalanarak, itilerek, mor gözlerle ağlayarak eve dönmesi çok zamanını da almaz. Onun motivasyonu annesi tarafından kurtarılmaktır. Kurtarıcısından gördüğü acıma duygusu, ne yazık ki kurbana göre sevgiden başka bir şey değildir. Daha sonra ailenin diğer üyesi olan baba, aile içinde üçgeni tamamlamak üzere devreye girebilir. Oğlunun şımarık, korkak bir hanım evladı olmasından korkan baba, oğluna nasıl erkek olunacağını öğretmenin zamanının geldiğini düşünür. Ancak zalim kişiler korkusunu kabul edemez ve korkusunu gizleyebilmek için rahatsızlığını öfkeyle ifade eder. Böylece oğluna sözel, fiziksel ya da duygusal istismarla zulmetmeye başlayabilir. Baba zulmettikçe anne daha fazla kurtarmaya çalışır ve her geçen gün çocuk yaşadığı acziyet ve kafa karışıklığı ile kurban pozisyonuna daha sıkı sarılmaya başlar. Daha sonra baba, anneye dönerek oğlunu bu hale getirmesinden sorumlu tutup zulmetmeye başlayabilir. Çocuğun, annesinin kurban pozisyonunda olması nedeniyle kendisine kurtarıcı rolünün verildiğini anlaması çok zamanını almaz ve annesini kurtarmaya çalışır. Çocuklar taklit ve pekiştirmeyle bu psikolojik oyunun kurallarını kolayca öğrenebilecek kadar zekidir.
Ailesinde kurtarıcısı ve zalimleri tarafından düzenli antrenmanlara tabi tutulan kurban çocuk, büyüdüğünde kurban edildiği, üzüldüğü, eleştirildiği, taciz edildiği, alay edildiği, dışlandığı ve boyun eğdirildiği yeni yeni durumlar yaratmayı öğrenir. Kısacası, aile içinde çok iyi öğrendiği bu becerisini ortaya koyabileceği sahnelere ihtiyaç duyar. Adeta mıknatıs gibi kilometrelerce öteden bu kişileri hayatına çekebilir. Kurban, iletişime geçtiği kişilerde sevgi zannettiği acımayı ortaya çıkarmada o kadar uzmanlaşmıştır ki, otobüste, okulda, alışverişte kısacası her ortamda bu sahneyi yeniden canlandırır. Sonunda dışlanma, zamanla aşina olunan bir yaşam tarzı haline gelir. Tabi bu derece dışlandıkları için kurban yoğun şekilde diğer kişileri suçlar. En kötü kâbuslarında bile aslında bu dışlanmayı kendilerinin kışkırttıklarına dair sahneler göremezler maalesef.
Kurban kendi yaşam yolunda sorumluluk alıp yürüyerek ilerlemek yerine, gördüğü ilk durakta kurtarıcısını beklemeye başlar. Ancak gözden kaçırdığı nokta, o duraktan kurtarıcılar kadar zalimlerin de yolcu aldığıdır…