Türkçeye bütünsel sağlık, iyi oluş, esenlik olarak çevrilen Well-being kavramı, aslında yeni bir kavram değil. Maslow, Rogers, Jung ve Alport gibi hümanistik ve varoluşçu düşünürler tarafından çalışılmış bir kavram. Günümüz well-being teorilerinin çoğu, iyi oluşu Yunanlı filozof Aristippus gibi hedonizmle tanımlasa da (hazzı maximum yaşayıp acıyı minimize etmek) yakın zamandaki bazı yaklaşımlar iyi hayatı ödamonik iyi olma kavramıyla tanımladı. Ödamoniyi ilk kez ortaya atan Aristo, her arzunun haz yaratsa da iyi olma hali yaratmadığını, gerçek mutluluğun erdemli bir yaşam sürmek ve anlamlı şeyler yapmak olduğunu ifade eder. Aristo insanın nihai hedefinin kendi potansiyelini gerçekleştirmek olduğunu savunur. Stoics, öz-disiplini vurgularken, Locke da mutluluğun sağduyu ve akıl ile sürdürülebileceğini vurgular.
Humanistik psikoloji, insanların özgür iradesi olduğunu, iyi olma hallerini etkileyen seçimler yaptıklarını ortaya atar. Diğer yaklaşımlardan farklı olarak insanların kendini gerçekleştirme eğilimi olduğunu, bunun da büyüme ve gelişim için ana motivasyon kaynağı olduğunu savunur.
Günümüzde, iyi bir hayat için iyi hissetmenin yeterli olmadığını düşünen ödamoni şemsiyesi altında farklı teorilerden bahsedebiliriz;
Ruhum İş Başında (Daimon in Action): İnsanların potansiyellerini gerçekleştirmenin en büyük tatmini getirdiğini savunur. Kişinin kendi ruhuyla uyumlu yaşaması, yaşam aktivitelerinin bununla örtüşmesi kişiye ödamoni sağlar.
Psikolojik İyi Oluş (PWB): Bu kavramı ortaya atan Carol Ryff mutluluk üzerine yapılan pek çok çalışmayı inceler ve 6 bileşenli bir model geliştirir. Aristo’nun yaklaşımıyla paralel olarak kişinin iyi olmasını sağlayanın sadece mutlu hissetmek değil, erdemli bir yaşam sürmek olduğunu, iyi oluş halinin çok yönlü olduğunu, bu bileşenlerin dengede ve bir bütün olduğunu vurgular.
- Öz-kabül: Öz kabulü yüksek kişiler yaşamı ve kendiyle ilgili pozitif bir tutum benimseyen, iyi ve kötü yanlarını kabul eden, geçmişiyle barışık kişilerdir. Kendiyle tatmin olmayan, geçmişinde hayal kırıklıkları yaşamış ve farklı bir insan olmayı hayal eden kimseler ise öz kabulü düşük kişilerdir.
- Kişisel Gelişim: Kişisel gelişimi yüksek kişiler; gelişimin süreğen olduğuna, kendilerinin devamlı büyüyüp geliştiğine inanır. Kendi potansiyellerini gerçekleştirmeye inanır, gelişmek adına değişirler. Kişisel gelişimi zayıf kişiler ise kişisel bir durağanlık yaşarlar, zamanla değişim ve gelişim hissinden yoksundurlar, hayattan sıkılmış ve ilgisizdirler, yeni tutum ve davranışlar geliştiremezler.
- Yaşam Amacı: Yaşam amacı yüksek kişilerin gideceği bir yönü ve hedefleri vardır, geçmiş ve günümüzdeki hayatı anlamlıdır. Yaşam amacı düşük kişilerin ise hayatının anlamı yoktur, çok az hedefleri vardır, ne geçmiş yaşamlarının bir anlamı, ne de gidecek bir yönleri vardır, hayata anlam veren inançları yoktur.
- Başkalarıyla Pozitif İlişkiler: Başkalarıyla pozitif ilişkileri güçlü kişiler sıcak, güvenilir, tatmin edici ilişkilere sahiptir, başkalarının refahını önemserler. İlişkide alma verme dengesini anlar, sevgi, şefkat, empati ve yakınlık kurmada yetkindirler. İlişkileri zayıf kişiler ise çok az yakın ve güvenilir ilişkilere sahiptir. Başkalarıyla sıcak, açık ve yakın ilişkiler kurmada zorlanırlar. Başkalarıyla önemli bağ kurmak için gereken ödünleri vermede isteksizdirler.
- Çevresel Hakimiyet: Çevresel hakimiyeti yüksek kişiler çevrelerini yönetmede yetkindirler, kendi ihtiyaç ve değerlerine uygun koşulları yaratabilir, etrafındaki fırsatları etkili bir şekilde kullanabilirler. Çevresel hakimiyeti düşük kişiler ise gündelik işleri yönetmede zorluk yaşar ve dış dünya üzerinde kontrol sahibi değildirler.
- Otonomi: Otonomisi yüksek kimseler kendi kendine karar verebilen özgür kişilerdir. Sosyal baskıya dayanabilir, davranışlarını kendi standartları ile değerlendirebilirler. Otonomisi zayıf kişiler ise başkalarının beklenti ve değerlendirmelerini çok önemserler, önemli kararlar verirken başkalarının yargına güvenir, sosyal baskıya itaat ederler.
Kendi Kaderini Tayin Hakkı (SDT): Ryan ve Deci tarafından geliştirilen bu model ise tüm kültür ve zamanları kapsayan, doğuştan gelen 3 ana ihtiyacımız olduğunu ortaya koyar.
- Otonomi: Kişinin kendi hayatı ve seçimleri üzerinde etkin olma ihtiyacı,
- Yeterlik: Kişinin yaptıkları konusunda özgüvenli olma ihtiyacı
- İlişki: Kişinin otonomisine saygı duyan, yeterliğini kolaylaştıran yakın ve güvenilir ilişki ihtiyacı
SDT, bu ihtiyaçlar tatmin edildiğinde kişinin motivasyonun ve iyi olma halinin güçlendiğini, sınırlandırıldığında işlevselliğine olumsuz etkisi olduğunu iddia eder. Ryan ve Devi, SDT modelinin iyi oluş kavramını geliştirdiğini, PWB’nin ise sadece tanımladığını savunur.
Akış (Flow): Mahil Csikszentmihalyi’ye göre flow, bir kişinin kendi yeteneklerine uygun zorlayıcı bir aktivitede hedefe ulaşmaya çalışırken öylesine dalıp başka hiçbirşeyin umrunda olmaması, bu tecrübeden o kadar zevk alması ki yapmak uğruna yüksek bir bedel ödese dahi yapmaya devam etme halidir. Akış halinde bir insan kontrol ve otonom sahibidir. Bu haldeki insanlar otoletik kimliklerine ulaşmıştırlar, hiçbir zaman sıkılmaz, çok az endişe duyar, çoğu zaman yaptıklarına odaklıdırlar.
Csikszentmihalyi mutlu insanların 7 alışkanlığından bahseder;
- İlişkiler– Değer verdiğimiz insan ağına sahip olmak,
- Nazik davranışlar– Bir insandan diğerine iyilik ifadeleri sergilemek,
- Egzersiz ve fiziksel iyi oluş– Bir kişinin güç ve dayanıklılığını artırmak için vücudunu ve zihnini eğitmesi,
- Flow (akış)– Bir kişinin hedefe ulaşmak için aktiveye öylesine dalması,
- Ruhsal bağlılık ve anlam– Bir kişinin ruhsal ve dini bağlara bağlılığı,
- Güç ve erdemler– Bir kişinin azim ve psikolojik sağlamlık gibi kendi içsel karakteristik özelliklerine güvenmesi,
- Positif düşünce yapısı– Kişinin olayları pozitif bir tutumla değerlendirip daha iyi yapmak için çabalaması.
Professor Csikszentmihalyi, mutluluğumuzun 3 faktöründen bahseder; genetik yaradılış, çevremiz ve davranışlarımız. Örneğin bir kişi işinde başarılarıyla mutlu olmaktadır. Büyük ihtimal başarılı olmak için yetiştirilmiştir, arkadaş ve aileleri de başarılıdır, kendisi de bunu uyguluyordur. Bir işi elde etmek ve para kazanmak için kendi güç, azim ve psikolojik sağlamlıklarına güvenmeyi alışkanlık haline getirmişdir.
Otantik Mutluluk Modeli: 2002’de pozitif psikoloji akımını başlatan Martin Seligman, otantik mutluluk modeliyle well being-iyi oluşun ne olduğunu tanımlamak için keyifli hayat, iyi hayat ve anlamlı hayatı birbirinden ayrıştırmıştır.
1-Keyifli hayat; haz odaklı iyi oluşla paralel olarak sadece pozitif duyguların peşinde bir yaşam adanmışlığı
2-İyi hayat; flow modeliyle paralel olarak kişinin karakteristik güçlü yönlerini kullanarak sevdiği aktiviteleri yapıyor olması ve bunun için şükran duyması,
3-Anlamlı hayat ise güçlü yönlerini kendinden ötesinin hizmeti için kullanıyor olmak.
Seligman, 2 ve 3. Maddenin ödamonik olduğunu, 1. Maddedeyse insanların daha enerjik ve 2. Ve 3. Maddeye göre daha mutlu olduğunu fakat uzun vadede ödamonik iyi oluş yolunu izleyenlerin daha tatmin olduğunu vurgulamıştır.
Transcendence (Aşkınlık)
Kişinin kendisi ötesinde başka bir şeye ya da başka birine adanmışlığı ya da bağlılığı olarak tanımlanır. Aynı zamanda hayatında anlam bulma ve bu anlama uygun davranmaktır. Ama bu anlam kendinden daha büyük bir şey uğruna kişiselin ötesine geçmektir (çocuklar, anlamlı bir iş, toplum ya da ruhsal bir yolculuk olabilir). Aşkınlık, kişisel gelişimden bağımsız bir ödamonik iyi oluş yolculuğudur. Örneğin kendini çocuklarını iyi yetiştirmeye adayan bir annenin kendini geliştirmek için fazla zamanı olmayabilir.
Bazı araştırmacılar, ödamonik iyi oluşun en iyi kişisel gelişim ve büyüme ile kazanıldığını iddia ederken bazıları hayatlarında bir anlam bulma ile tanımlıyor. Biri ya da diğeri hepsinin ortak katıldığı nokta şu ki sadece haz ve iyi hissetme iyi oluş hali için yeterli değil.
Uzm. Psk. Manolya Özek Tatış